ÇOCUK AŞKI ÖLDÜRÜR MÜ?

Çocuğun çiftin bağlarının güçlenmesine katkıda bulunduğunu söyleyen Evlilik ve Çift Terapisti Uzm. Psk. Kıvılcım Yücelen, halk arasında bilinen ‘’Çocuk aşkı öldürür’’ söyleminin doğru olmadığını belirtti.

Aşk; insanın yaşam enerjisini artıran, çiftlerde karşılıklı toleransı ve empatiyi olumlu etkileyen bir duygudur. Yapıtaşlarının arasında aşk olan ilişkiler, baştan avantajlı durumdadır. Aşkla başlayan, çiftlerin birbirlerine karşılıklı romantik jestler yaptığı, sevgilerini çekinmeden gösterebildikleri dönemleri yaşayan ilişkiler, sağlam temellerini atmıştır. Bundan sonra ilişkinin zenginleşmesini ve derinleşmesini sağlayacak fırsatlarla dolu bir dönem başlar.

ÇOCUK BAĞLARIN GÜÇLENMESİNE KATKIDA BULUNUR

Bu fırsatların en önemlisi, bir çiftin çocuk sahibi olmasıdır. Tatmin edici, sevgi-saygı ve aşk temelinde kurulmuş bir ilişkiyi zenginleştirmenin en güzel biçimi, kendinden izler taşıyan bir varlık yaratmaktır. Dünyaya gelen çocuk, yeni deneyimlerin yaşanmasını sağlar ve sağlam temelli bir ilişkinin derinleşmesine, çiftin bağlarının güçlenmesine katkıda bulunur.

Bu açıdan bakıldığında, halk arasında bilinen “Çocuk aşkı öldürür” söyleminin doğru olduğu söylenemez. Çünkü çocuk sahibi olmak gibi güzel bir duygunun, aşk gibi bir başka güzel duyguyu gölgelendirmesi düşünülemez. Bu deneyimin bir çiftin “aşkını öldürmesi” ya da ilişkisini bozması, ancak o ilişkinin yapıtaşları eksikse mümkün olur. Aşk, sevgi-saygı, anlayış-empati, ilgi-şefkat, uyumlu bir cinsellik gibi önemli unsurları pekişmiş olan bir ilişki, yaşamın birçok zorluğunu daha kolay atlatmayı sağlayan bir avantajdır.

CİDDİ SORUMLULUKLAR YÜKLER

Çocuk sahibi olmak ise güzel olduğu kadar ciddi sorumluluklar üstlenmeyi gerektiren bir yaşam olayıdır. Çocuğun ebeveynlere yüklediği en önemli görev, uzun bir süre onun tüm fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak, ona sevgi, saygı ve güveni öğretmek, dolayısıyla yaşama hazırlamaktır. Kendisine ve çevresine olumlu katkıları olabilecek bir insan yetiştirmek, büyük bir sorumluluk projesidir.

BİR İLİŞKİNİN EN CİDDİ SINAVLARINDAN BİRİSİDİR

Bireysel olgunluk ve ilişki açısından bu sorumluluğa hazır olmayan çiftler çocuk sahibi olduğunda, o güne kadar varolduğu sanılan “aşk”, sınavına hiç çalışmamış bir öğrenci gibi kalakalır. Çocuk sahibi olmak, bir ilişkinin en ciddi sınavlarından biridir. İyi hazırlanılmamışsa, çiftlerin o sınavı başarıyla tamamlamaları çok zordur. Hele yenidoğan dönemindeki bebek bakımı, daha çok anneye ait bir sorumluluk gibi görünse de, ayrıntıyla incelendiğinde ortak yaşamda paylaşılabilecek daha birçok iş olduğu görülür. Bu dönemde anneye destek olma işi, mümkün olduğu kadar babalar tarafından üstlenilmelidir. Bu aslında birçok canlının doğasında olan bir içgüdüdür. Örneğin; bazı memelilerde yavrular henüz çok küçükken anneler yuvada yavrularla kalır ve annenin beslenme ihtiyacı babalar tarafından karşılanır.

Günümüz şartlarında günlük insan yaşamını düşünecek olursak, her gün karşıladığımız en basit ihtiyaçları bile biraz ertelediğimizde sıkıntı yaşarız. Bu ertelenmeleri her gün çeşitli ihtiyaçlarında defalarca yaşayan yeni anneler, özellikle de minik yavrularını birlikte yarattıkları eşlerinden destek beklerler. Bebeğin beslenmesi, temizlik ve bakımı, ilgi ve sevgi görmesi gibi en temel ihtiyaçları, her gün en az bir kez sadece babaları tarafından karşılansa, annelere nefes alacak ve dinlenecek zaman dilimleri yaratılmış olur. Hepsinden önemlisi, anneler bu stresli dönemde eşlerinin desteğini deneyimledikçe güçlüklüklere dirençleri artar. Eşlerinden hem bebek bakımında hem de kendilerine karşı ilgi ve destek görmek, her anne için antidepresan etkisi yaratır. Böyle çiftlerin bağları da daha derinleşir ve güçlenir.

KÖTÜ İLİŞKİNİN FATURASI ÇOCUĞA KESİLİR

Eşinden beklediği desteği bulamayan annelerin stres düzeyi artar, hormonal denge bozulmaya başlar ve bu durum bebeğin gelişimi açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir. Yorgunluk ve yetersizlik hissiyle giderek daha gergin olan annenin ruh hali, eşiyle olan ilişkisine de kısa zamanda yansır. Eşlerin arasındaki mesafe yavaş yavaş artmaya ve “aşk” da ışık ve su alamayan çiçekler gibi solmaya başlar. Bunun sonucunda da ilişkinin kötüleşmesinin faturası, aileye en son katılan çocuğa kesilir. Oysa yapıtaşları sağlam olan ilişkilerde babalar, bebekleriyle mümkün olduğu kadar çok ilgilenmek, yorucu bir dönem geçiren eşlerine gerek bebek bakımında gerekse evle ilgili sorumlulukları üstlenerek destek olmak isterler. Böyle ilişkilerde çocuk aşkı öldürmez, tam tersine gelişip derinleşebilmesi için ortam yaratır.