İlişkide varsayımlar hakkındaki gerçekler
İlişkinizden varsayımları uzak tutun! Kadın veya erkek, hepimizin sıklıkla içine düştüğü çukurlardan bir tanesi varsayımlar. Üstelik sadece romantik ilişkilerimizi değil; önce kendimizle sonra çevremizle olan tüm alışverişimizi olumsuz yönde etkileyen bir düşünce modeli.
Kadın erkek ilişkilerinde en çok karşılaştığım sorunlardan bir tanesi varsayımlarla hareket eden taraflar. “Beni aramadı demek ki daha önemli bir işi var”, “Hala mesaj atmadığına göre benim kadar heyecanlı değil”, “Bütün gece sesi çıkmadı, kesin benimle ilgili bir problemi var, beni eskisi kadar sevmiyor mu yoksa?”
Yukarıdaki cümleler size tanıdık geliyor mu? Kadın erkek, hepimizin sıklıkla içine düştüğü çukurlardan bir tanesi varsayımlar. Üstelik sadece romantik ilişkilerimizi değil, önce kendimizle sonra çevremizle olan tüm alışverişimizi olumsuz yönde etkileyen bir düşünce modeli.
Bu yazıyı yazmaktaki amacım varsayımların baskısından önce sizleri, sonra da etrafınızdakileri kurtarmak; sırtınızdan yük almak ve insan ilişkilerinize olumlu bir yükleme yapmak.
Öncelikle varsayımların ne olduklarını bir inceleyelim. Her varsayımın içinde gerçekler bulunur. Bizi çıkarım yapmaya itecek bir neden, gördüğümüz ya da duyduğumuz bir veri mutlaka vardır. Yazılan mesaja cevap gelmemesi, geleceğim denilen yere gelinmemesi, konuşkan birinin sessiz kalması… Yani olması gereken ya da beklenilen her ne ise bunun gerçekleşmemesi. Sonrası ise malum: bu verinin arkasına bizim koyduklarımız. Gördüğümüz ya da duyduğumuz davranışın çıkarım dolu açıklamaları. İşte bu noktada da içine düştüğümüz yanlış…
Yanlış diyorum çünkü biz her durumu kendi gerçekliğimizin filtresinden yorumlarız. Karakterimiz, travmalarımız ve tecrübelerimizin her biri bizi birtakım yorumlara ve inançlara iter. Bunları herkes için geçerli kabul ederiz, tek bir doğru varmış gibi düşünürüz ve işte bu noktada hata yaparız.
Sevgiliniz sizi arayacağını söylediği halde aramadı. Dürüst olun, aklınızdan neler geçer? “Arayacağım demişti fakat aramadı. Olabilir. Ne zaman konuşursak sorarım kendisine” diyerek sevgilinize karşı nötr kalmayı başarabilir misiniz? Yoksa sevgilinizin aramamasının nedenlerini mi düşünmeye başlarsınız? Aramadı çünkü daha önemli işleri var, çünkü beni düşünmüyor, ona verdiğim kadar bana değer vermiyor, demek ki şarjı bitti, ama başkasından arardı, kesin bir problem var…” gibi yerlere mi gider aklınız?
Aslında bildiğimiz tek gerçek sevgilimizin bizi aramadığı; bunun üzerine gelen her şey yorum ve varsayım olur. Düşüncelerimiz, ruh halimize yansır, ruh halimiz de hareketlerimize etki eder ve sonrası çorap söküğü gibi gelir.
Bu durum sadece ilişkide olanları değil, birbirini tanıma aşamasında olan insanları da etkiler. Daha doğrusu, bu, birbirini tanımayı zorlaştırır hatta bazı durumlarda imkansız kılar. İlk buluşmanızı karşı tarafın yoğunluğunu mazeret göstererek ertelediğini düşünün. Hemen kafanızda senaryolar kurmaya başlar mısınız? Belki de o buluşmaya önyargılı bir şekilde gidersiniz ve karşı tarafı savunmaya sürüklersiniz. Ya da hiç gitmezsiniz, daha ilk buluşmayı erteleyen bir insanla nasıl ilişki yaşanır ki zaten?
Peki ne yapabiliriz?
Varsayımlara karşı alınabilecek ilk önlem, varsayım yaptığımızın farkına varmak. Kesin olarak bilebileceğimiz tek şey fiziksel dünyanın bize gösterdikleri ya da duyurduklarıdır. Aranmadıysanız aranmadınız, nokta. Gelmediyse gelmedi, konuşmadıysa konuşmadı. Olan ya da olmayandır tek bildiğimiz. Geri kalanı başkasının yerine konuşmak, onun aklından geçenleri bildiğimizi iddia etmek olur.
Bunun da hem bize hem de karşı tarafa negatif etkileri olur. Öncelikle kendimizi yorarız, karşı tarafa sormadan bilemeyeceğimiz soruların cevabını bulmak için vakit harcarız. Bu cevaplar negatif bir yöne gidiyorsa moralimizi bozarız, canımızı sıkarız. Hele bir de bunları karşı tarafa yansıtıyorsak, o kişiyi savunmaya geçmeye zorlarız. Kendisini yargılanmış hissetmesine yol açarız. Birisi size ne düşündüğünüzü bildiğini söylese ve konuşmanıza imkan bile vermeden düşündüğünüzü iddia ettiği ‘gerçek’ üzerine tavır alsa ne hissederdiniz?
Varsayım yaptığımızı fark ettik. Şimdi?
Sormalıyız! Başkasının aklını okumaya çalışmak yerine soru sormak daha mantıklı bir çözüm yolu değil mi? “Beni aramadı herhalde tekrar görüşmek istemiyor, etkilenmedi” demek yerine telefonu açıp neden aranmadığınızı sormak daha rahatlatıcı değil mi? Karşı tarafın verdiği cevap sizi tatmin etmeyebilir ve siz yine duyduklarınıza değil düşüncelerinize inanmayı seçebilirsiniz. Bu, başka bir yazının konusu. Fakat sormak her zaman sizi gerçeğe bir adım daha yakınlaştırır. En azından kendi üzerinize düşeni yapmanın verdiği rahatlık size iyi gelir. Ayrıca tatmin edici bir cevap almanız da olasılıklar dahilindedir.
Eğer sormak o anda tercih ettiğiniz bir çıkış yolu değilse başka bir yolunuz daha var. Düşünmeyin. En azından kendi teorilerinizi üretmeyin. Eğer sevgilimizin bizi neden aramadığına dair oturup kafa yorarsak yüzlerce ihtimal bulabiliriz. En azından bunların hiçbirinin geçerli olup olmadığını bilemeyeceğinizi ve bu nedenle yenilerini üretmenin faydadan çok zarar sağlayacağının bilincinde olun.
Bir düşünün, insanlarla kurduğunuz ilişkilerde varsayımlara ne kadar yer veriyorsunuz?
Başkasının ne düşündüğünü ya da hissettiğini bildiğinize inanmak, etrafınıza kalın duvarlar ördüğünüzü gösterir. İnsanların sizi olduğunuz gibi değil, savunmacı olarak görmesine yol açar. Sizi yalnızlaştırır. Karşınızdaki insana da kendini anlatmak için bir şansı yokmuş gibi hissettirir.
Bu konunun bir başka boyutu da neden varsayımlarla davrandığımız. Belirsizlikle karşılaştığımızda aklımıza hep negatif düşünceler mi geliyor? Her zaman en kötüyü mü kabul ediyoruz? Bu soruların cevaplarını da bir sonraki yazımda kaleme alıyorum. O zamana kadar size sorgulama ve gelişim dolu bir hafta diliyorum. Kendinize iyi davranın.