EVLİLİĞE NE KADAR HAZIRSINIZ?
Dünya değişti evlilikler hâlâ aynı mıdır? İnsan evladı Ay’a ayakbastı olmadı, sanal devrim yaptı yine olmadı. Kayınvalidenin yan bakması, kocanın daha çok para kazanması, bekâretin değersiz önemi, kocayı elde tutma yöntemi olarak seks, erkeğin elinin kiri, bayılan hassas kadınlar, tek taşın büyüklüğü, çocuk üzerinden kadın iktidarı, saçın süpürge edilişi… Gündemdeki yerini itinayla koruyor. Bu mevzuya bir el atın!
Bu zamanın gençleri, yenilenmeye ihtiyaç vardır. Evlilik sıkıcılaştı ve sıkıştı; bir ferahlatın mevzuyu. Ezber bozun, kayınvalideyi sevmeyi kafaya koyun, kocanın iyisi makbuldür ve bu durum kazandığı paradan bağımsızdır. Bekâret sizden başka kimseyi bağlamaz, seksle elde tutulacak adamı salıverin gitsin, bayılmayın konuşun, tek taş hepsi hepsi taştır, saçınıza başınıza sahip çıkın ve çocuğunuzu da bu iktidar oyununa kurban etmeyin; lütfen ve mutlaka.
KOCA TERBİYE EDİLMEZ
Ben bir dostumdan duydum, hocası Sami Zan söylermiş, pek güzel, kulağınıza küpe yapmanızı dilerim: “Kızlarım lafım size, koca terbiye edilmez, terbiyelisi alınır.”
Evliliğe hazır olunur mu? Yahut bazı koşullar yerine getirilmeden masaya oturulmaz mı? Misal 25 yaş üstü olmak, okulunu bitirmiş olmak, ailesiyle yaşıyor ve bundan mustarip olmak, âşık olmak, aşkı bitmek üzere olmak, kendi düzenini kurmaya pek hevesli olmak, seviyor ve birlikte yaşamak istiyor olmak, işi olmak, evi geçindirecek parayı kazanıyor olmak, cinselliğe “Hadi” diyor olmak, bir an önce çocuk istemek, “bir elin nesi var iki elin sesi var” şarkısına takılmış olmak, evliliğe hazır olunduğunu gösterir mi?
Yoksa “Hazır değilsin, seneye tekrar gel bakalım, olmuş musun?” durumu var mıdır? Yahut hazırım diyen hazırdır ve konu kapanmış mıdır? Soru giderek kazıklaşıyor, o vakit sadeleşelim: Evlenmeden nelere dikkat edelim, hangi hallerde alarm sesi duyalım? Bir durup nefeslenelim?
En önce ve en çok, evliliğin ve âşık olma halinin başka başka haller olduğunu bilelim. Aşkın kendiliğinden başlayan ve kendiliğinden biten coşkusu ile evliliğin çokça emek isteyen şekli epey farklıdır. Yan gelip yatma günleri bitmiş, evlilik için uğraş dolu günler başlamıştır, göze alan buyursun. Sözün özü, âşıkken evlilik kararı almamak lazımdır. Aşk, yüksek ve coşkun bir haldir. Neredeyse sarhoş eder. En şahane adam, en film tadında aşk size gelmiştir. Ne çözülecek problem, ne aktarılacak hayal kırıklığı vardır. Etrafınızdaki herkes ve her şey anlam ve önemini yitirmiştir.
AŞK,GÖRME BOZUKLUĞUDUR
Evlilik ise gerçek bir hayatın içine çeker sizi. Annenizin algısı, arkadaşlarınıza davranışı, evin kirası, erken veya geç uyuması, dağınıklığı, çok ya da az konuşması… “Aşk, görme bozukluğudur” denir. Bu kıymetli ve şahane duygu yavaşlamadan evlenmeyin. Şöyle ağız tadıyla kavga edip yola devam edebileceğini görmeden evlenmemeli insan…
PEKİ, ÇİFTLER EVLİLİĞE HAZIR OLDUKLARINI NASIL ANLAYABİLİR?
Boşanmadaki hatırı sayılır artış, evliliğe nasıl hazır olunur, kimin kiminle evlenmesinin uygun olduğu nasıl tespit edilir gibi konuları güncellemiş ve evliliğin formülünü bulma hevesi artmıştır. Bu heves önce yurt dışında, son zamanlarda bizde evlilik okullarını gündeme getirdi. Buralarda çiftlere, evlilik nedir ve muhtemel dertleri nelerdir, çözüm yolları nedir anlatılır, ezber yapmayıp kendine ait çıkarımlar yapabilen illaki faydalanır. Ancak evlilikte paket bilgi, eğer içinden size ait olanı ayırt edemezseniz işe yaramaz, hatta zarar verir. Yahut profesyonellerden danışmanlık alan evlilik siteleri, evlenmek için başvuranlara sordukları sorularla evliliğe hazır olup olmadıklarını, hatta kimin kiminle evlenmesinin uygun olduğunu bulabildikleri iddiasındalar. Hepsi kabul, ancak bu sistemin pert olduğu yer, evliliğin bir kadın ve adam arasında gerçekleşmesi ve onların değişip dönüşen istek ve ihtiyaçlarını karşılama hevesidir.
Evlilik öncesinde terapiste gelen, tedbiri baştan alalım diyen, soruları bol, cevapları az epey çift görmüşlüğüm vardır. Sorular muhtelif: “Biz evliliğe uygun muyuz?” ya da “Evlendiğimizde ortaya çıkabilecek dertler neler olabilir?”, “Aile ilişkilerini düzenlerken ne yapacağız?” En sık sorulan ve cevabı en az önemsenen soru zannımca, “Biz evliliğe uygun muyuz?” sorusudur. Bu sorunun, kesinlikle uygunsunuz yahut sizden olmaz, bir sene sonra bir daha gelin bakalım şeklinde bir cevabı elbet yok.
Bir tek şey söylenir: Karşınızdakini değiştirme ve dönüştürme fanteziniz varsa ilişkinizin başı beladadır. Bu, “Evlenmek üzere olduğunuz kişi değişmeyecektir, yedisinde neyse yetmişinde de o olacaktır” demek değil. Fiziksel, ruhsal, davranışsal, duygusal değişiyoruz, dönüşüyoruz.
İyi yahut kötü, mutlak bir biçimde herkes değişir, dönüşür. Fakat bu sizin zihninizdeki proje tadında olmayabilir. Eğer evlenme arzusu ya da hayali içinde olduğunuz kişi aynı zamanda sizin bir projenizse, evlenmeyin! Bu, çok kıymetli bir mesele. Ne kadar az değiştirme hayaliniz varsa hikâye o kadar doğru demektir.
İnsan canlısı, kendi yolculuğunu yaşarken kabul edilmek, onaylanmak istiyor. Bunu en çok da partnerinden bekliyor. Tam da bu noktada partner “Değiş” diyor; altyazısı, “Yoksa sevmem, onaylamam, takdir etmem” demek. İşte gümbürtü burada kopuyor. Bir grup,“Uyum her şeydir” diyor, kimliğinden vazgeçmeye oynuyor. Diğer grup ise direniyor, olağan evrilme sürecini bloke ediyor. Her iki durum da fena.
Bir de genel geçer, evliliğe uygunluğu test eden haller var. Buyurun, istediğinizi alın, istediğinizi bırakın.
GELİNLİK HEVESİNİZ VARSA GEÇSİN DİYE PARTİ VERİN
Gelinlik giyme heyecanı ile evliliği birbirinden ayrı değerlendirin. Düğün ve gelinlik hevesiniz çoksa, geçsin diye parti verin misal. Boşanma istatistiklerine göre 21-22 yaşında evlenenler, 25-26 yaşında evlenenlere göre iki kat fazla boşanıyor. Dişinizi sıkıp 25 yaşı bekleyin, diyorlar. Mahalle baskısı, ya evlenemezsem kaygısının faydası yoktur, yanlış yaptırır.
Kendi sorunlarını tanımak iyidir.
Evlilikten ve muhtemel eşten gerçekçi beklentiler kısmı aslında testin en birinci maddesidir. Bu, hem evleneceğiniz kişiyi hem kendi isteklerinizi bilmeyi, hem de evliliğin doğasını tanımayı içerir.
Ne kadar iyi aile ilişkisi, o kadar az dert. Evleneceğiniz şahsın ana babasını, kardeşini sevmek lazımdır, yok olmuyorsa, hiç değilse nazik olunmalıdır.
Kişisel arkadaşlıklardan vazgeçmemek önemlidir.
Evlilik kontratını elden geçirmek, samimi olmak, stratejiden uzak durmak evliliğe ve hayata hazırlık için iyidir.
Duygusunu aktaran, kızgınlığını anlatan, dinleme ile anlamanın farkını bilen, gönül gözü açık insanlar evliliğe de ahbaplığa da pek yakışır.
Bu maddeler çoğaltılabilir ve fakat insanın, kendisinin, önceliklerinin, isteklerinin değişimi, kimi vakit hepsini boşa çıkarıyor. Dert burada aslında.
Bir vakit, birbiri için çok uygun olan iki insan, bir vakit sonra uygun olmaz hale gelebiliyor. Çok geleneksel söylemlerden biri de şu: Sıklıkla, evlenme nedenimiz bir süre sonra boşanma nedenimiz olur! Misal, adam hareketli diye evlenirsin, eve girmiyor diye boşanırsın. Yahut, çok ilgili hatun, gözümün içine bakıyor diye evlenilir, boğuldum, ilgisiyle yordu beni diye boşanılır. Öncelik değişmiştir, eski ihtiyacınız eskimiş, yeniler sıradadır.
Hikâyenin bir diğer ayağında evliliğin sosyal bir kontrat olduğunu da fark etmek gerekiyor. Bu coğrafyada evlilik tarifinin köken yani içinden çıktığımız aileler, muhtemel krizler, gelinler, damatlar, kayınvalideler, eltiler, görümceler hattından iyi okunması önemlidir. Pek çok evli çift, yıllarını aile mevzusuna kurban etmiştir. Biriyle evlendiğinizde onun aile dinamiği ve kültürüyle de evlenirsiniz. Yeni insanlar, eşin ailesi tüm özellikleriyle hızla hayatınıza girer, üç gün önce tanımadığınız insanlara anne-baba dersiniz, siz şaşkın, onlar kaygılı, yakın akraba olursunuz. Bu coğrafyanın evlilik raconu budur ve hangi sosyal grupta olursanız olun, eşin ailesiyle ilişki kurmama yahut kuramama duygusal olarak evlilikte sıkıntı yaratır.
Hepimizin içinde ailemizin onaylanması ve sevilmesi isteği vardır. Fazlaca bireyselleşmiş, hatta ayarını kaçırmış dış memleketler için bu mevzu evliliğin olmazsa olmazları sıralamasında kendine yer bulamaz. Onlar yalnızlıktan dem vurur, biz ise yalnız kalamamaktan. Onlar aileleriyle mesafeli ilişki yaşar, alma konusunda da, verme konusunda da temkinli davranır. Biz ise isteriz ve neredeyse daima alırız, ailemizin sevilmesi, neredeyse sevildiğimizin kanıtıdır. Gerçek budur.